Türkiye’de terör ve ekonomik gelişmelerde son durum, güncel analizler ve son dakika haberleriyle güvenli ve ekonomik ilerlemeleri takip edin.
Geçtiğimiz ekim ayında, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrıyla başlayan ve Öcalan’a TBMM’de konuşma ve umut hakkı verilmesi talebiyle başlayan süreç, geçtiğimiz hafta PKK Terör Örgütü’nün 12. Kongresi’nde alınan tarihi kararlar ile yeni bir döneme adım attı. Bu kararlar, örgütün silah bırakma, teröre son verme ve feshetme yönünde ciddi bir adım olarak görülüyor.
PKK’nın ilk saldırısı, 1984 yılında Eruh baskınıyla gerçekleşmiş ve 41 yıl boyunca süren terör döneminde, 70 binden fazla insanın yaşamını yitirmesine sebep olmuştur. Bu süreçte, güvenlik güçleri ve siviller büyük bedeller öderken, ülkenin birçok bölgesinde terörle mücadele için yoğun operasyonlar gerçekleştirilmiştir.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gibi üst düzey isimler, bu gelişmelerin ekonomik anlamda yeni bir yükseliş ve gelişme dalgası başlatacağına dair umutlarını dile getiriyorlar. Bu açıklamalar, özellikle İmamoğlu’nun depreminin olumsuz etkilerini hafifletmeye çalışan ekonomi yönetiminin, Öcalan ve PKK ile başlatılan bu yeni süreçten, dış kaynak girişleri, yatırımlar, ihracat ve istihdam gibi alanlarda ciddi kazanımlar beklediğini gösteriyor.
41 yıllık terörün toplam maliyetinin yaklaşık 2 trilyon dolar seviyesine ulaştığı tahmin ediliyor. Bu büyük maliyet, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük bir yük oluşturmuş durumda. Ayrıca, terörle mücadele ve sınır ötesi operasyonlar için harcanan büyük bütçeler, bölgesel kalkınma projelerinin önüne geçerek, yatırımların gecikmesine neden olmuştur.
PKK’nın silah bırakma ve fesih kararı sonrası, çeşitli ekonomik ve politik hesaplamalar yapılmaya başlandı. Demokratikleşme, toplumsal barış, hukukun üstünlüğü ve temel hakların genişletilmesi gibi alanlarda önemli adımlar atılması bekleniyor. Ayrıca, yeni anayasa ve siyasi mahpuslara ilişkin beklentiler de gündemde yer alıyor. Ekonomik açıdan ise, yıllardır terör ve iç savaş nedeniyle yapılamayan yatırımların, bölgesel kalkınmanın ve ekonomik gelişimin önünün açılması öngörülüyor.
Türkiye’nin, Suriye’den gelen milyonlarca sığınmacı, Afganistan ve Irak’tan gelen göçmenler gibi büyük insani yükleri göğüslerken, bu süreçlere rağmen ekonomisinin ilk 20 arasında kalmayı sürdürmesi, ülkenin potansiyelini ve gücünü ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, terörün 41 yıllık toplam maliyetinin 2 trilyon dolar (51,3 trilyon TL) civarında olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Terörün tamamen ortadan kalkması, algıları köklü biçimde değiştirecek ve bölgesel dinamikleri yeniden şekillendirecektir. Bu nedenle, büyük resmi görmeye devam etmeliyiz.”
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Londra’da düzenlenen Avrupa Kalkınma ve Yatırım Bankası (EBRD) yıllık toplantılarında, yabancı bankalara ve yatırımcılara çağrıda bulunarak, “Öcalan ve PKK’nın açıklamalarının, Türkiye’nin büyüme ve ekonomik reformlara odaklanmasını kolaylaştıracağını” belirtti. Ayrıca, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu yeniden inşa etme ve bölgedeki potansiyeli değerlendirme konusunda kararlı olduklarını ifade etti.
Şimşek, özellikle PKK’nın silah bırakması ve örgütün feshiyle, ülkenin kredi notunun ve ekonomik istikrarının güçleneceği sinyallerini verdi. Bu gelişmeler, Türkiye’nin ekonomik dinamizminin yeni bir ivme kazanmasını sağlayabilir. Ancak, uzmanlar ve piyasa aktörleri, siyasi ve yapısal reformların hız kazanması gerektiğinin altını çiziyorlar. Aksi takdirde, umutların boşa çıkma riski yüksek olabiliyor.
İktidar yakınındaki isimler, özellikle AKP’li siyasetçilerden Savcı Sayan, toplumsal ve ekonomik gelişmelerin sadece terörle mücadeleye bağlı olmadığını, aynı zamanda demokrasi, adalet ve hukuk devleti ilkelerinin güçlendirilmesiyle mümkün olacağını belirtiyorlar. Sayan, “PKK’nın feshiyle borsa neden yükselmiyor? Döviz ve altın neden düşmüyor?” şeklinde sorular yöneltiyor ve bu sorunun cevabını, iktidarın klasik dış güçler söylemindeki tutumda arıyor.
Yatırım ortamının sağlam temellere oturtulması ve demokratikleşmenin ilerlemesi için temel hak ve özgürlüklerin, yargı bağımsızlığının ve hukuk devleti ilkelerinin öncelikli olması gerektiği vurgulanırken, otoriter ve baskıcı yaklaşımların devam etmesi halinde, ekonomik istikrar ve büyümenin sağlanmasının güç olacağı aşikar hale geliyor.
İlk olarak 7 Şubat’ta yayımlanan Merkez Bankası’nın 2025 Enflasyon Raporunun ikinci versiyonu, 22 Mayıs’ta Başkan Fatih Karahan tarafından açıklanacak. İlk raporda, %21 olan yıl sonu enflasyon hedefi, orta noktasını %24’e, üst sınırını ise %29’a yükseltti. Piyasa ve finans uzmanlarının beklentisi, bu hedefin yeni artışlar göstererek, enflasyonun %19-29 bandında kalacağı yönünde.
Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay, Londra’daki ‘Türkiye’ye Yatırım’ konferansında, dezenflasyon sürecinin zorlu ve zaman alıcı olduğunu, ancak, “sadece MB politikalarının değil, maliye ve gelir politikalarının da bu mücadelede önemli rol oynayacağını” belirtti. Akçay, gerektiğinde ek sıkılaştırmalara gidilebileceğine işaret ederek, enflasyon hedefinde revizyonların ve yeni faiz artışlarının olası olduğunu dile getirdi. Bu gelişmeler, enflasyonla mücadelenin sürdürülebilirliği adına kritik öneme sahip olup, para politikalarının ve maliye politikalarının uyum içinde hareket etmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.