Nilüfer Belediyesi


Nilüfer Belediyesi

SİYASET ÇIKMAZI

SİYASET ÇIKMAZI
Yayınlama: 18.10.2025
A+
A-

Yazımın ilk bölümünde demokrasi ile ilgili olarak soyut bir inceleme yapacağım. İkinci bölümde ise Türkiye özelinde somuta ineceğim. Hadi soyut bölümle başlayalım.

Demokratik düzen için özgür bireyler şart mıdır?

  • John Stuart Mill’e göre özgür bireylerin farklı fikirler ortaya koyması, toplumun ilerlemesi ve sağlıklı bir demokrasi için temel şarttır.
  • Jean-Jacques Rousseau demokratik düzenin ancak özgür ve eşit bireylerin “genel irade”yi oluşturmasıyla meşru olabileceğini söyler.
  • Immanuel Kant’a göre siyasal düzen, bireylerin özgür ve rasyonel varlıklar olarak kendilerini yasa koyucu görmesiyle anlam kazanır.

Yani demokrasi salt bir çoğunluk yönetimi değil, özgür bireylerin aktif katılımıyla var olabilen bir rejimdir. Peki “özgür birey” neyi ifade eder? Özgür birey kimdir?

  • Rousseau’ya göre özgür birey, kendi iradesini başkasının tahakkümünden bağımsız şekilde ortaya koyabilendir.
  • Aristoteles’e göre “özgürlük” yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kamusal sorumlulukla bağlantılıdır. Yurttaşın özgür olması aynı zamanda kamu yönetimine ortak olmasını gerektirir.
  • Benzer düşünen Alexis de Tocqueville’e göre özgür birey, bağımsız olmanın yanında toplumsal bağları olan yurttaştır.

Yani özgür birey; özerklik, rasyonalite, hak ve özgürlükler, kamusal hayata katılma sorumluluğu gibi kavramlarla açıklanmaktadır. Peki eğer bireyler özgür değilse toplumun ve demokrasinin akıbeti ne olur?

  • Platon demokrasiyi eleştirirken, özgür bireylerin yerine haz ve çıkar peşinde koşan, bilgisiz yurttaşların çoğunlukta olduğu bir düzenin yozlaşacağını söyler.
  • Aristoteles’e göre yurttaşların özgür iradesi ve erdemi kaybolduğunda, demokrasi yozlaşır ve “demagojiye dayalı halk yönetimi” ortaya çıkar. Bu durumda toplumda adalet duygusu zayıflar ve ahlaki çürüme başlar.
  • Mill’e göre özgür bireyler olmadan demokrasi, “çoğunluğun tiranlığına” dönüşür. Eğer yurttaşlar özgür iradeyle düşünce üretmez, farklılıklarını ifade edemezse, toplumda entelektüel durgunluk ve ahlaki çürüme baş gösterir.
  • Kant’a göre bireylerin özgür düşünme cesaretini kaybettiği toplumlarda “sürüleşme” ortaya çıkar ve bu durum hem siyaseti hem de ahlakı yozlaştırır.

 

Yani bireylerin özgür olmadığı bir toplumda demokrasi kağıt üstünde kalır. Katılımın ve sorgulamanın olmaması sebebiyle çoğunluk diktası ve demagoji doğar. Bu da uzun vadede hem siyaseti hem de toplumun ahlaki yapısını çürütür. Peki “demokrasinin yozlaşması” olarak ifade edilen çürümenin sonuçları ne olabilir?

  • Platon, halkın çıkar peşinde koşan siyasetçiler tarafından satın alınabileceğini söyler. Yurttaşların erdem yerine maddi çıkara yönelmesi demokrasiyi “pazar yeri siyasetine” dönüştürür.
  • Cicero seçimlerin para ve mevkii karşılığında alınıp satılmasının, cumhuriyetin çürümesine yol açtığını söyler. Roma’da sıkça görülen ambitus (seçim rüşveti) suçunu, devletin ahlaki temelini yıkan bir hastalık olarak görür.
  • Machiavelli’ye göre yurttaşlar özgürlük yerine menfaati tercih etmeye başladığında cumhuriyetler yozlaşır ve güç oligarşilere veya tiranlara geçer.
  • Mill’e göre seçmenin ekonomik bağımlılığı (örneğin patronuna, zenginlere, siyasi elitlere) oy özgürlüğünü yok eder; bu durum demokrasiyi çoğunluk diktasından da öte, çıkar ağlarının oyuncağı haline getirir.

Yani demokrasi yozlaştığında; siyaset bir pazar yerine dönüşür, seçimler para ve mevkii karşılığında alınıp satılır, cumhuriyet çürür, ahlak yıkılır, seçmen çıkar ağlarının oyuncağı olur, güç ise belirli bir grup veya kişilerin eline geçer.

Şimdi Türkiye özelinde somuta inelim.

  • Kuvvetler ayrılığının sona ermesiyle birlikte yargı bağımsızlığının ortadan kalktığı,
  • Bireylerin düşüncelerini özgürce açıklamalarının engellendiği,
  • Cumhurbaşkanına hakaret veya halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek gibi suç iddialarıyla insanların tutuklandığı,
  • Seçilmiş belediye başkanları yerine kayyum atamaları yapılarak toplumun siyasal katılım hissiyatının sürekli örselendiği,
  • Belediye başkanlarının seçildiği partiyle tamı tamına zıt görüşe sahip siyasi partilere geçtiği ve onu seçen seçmene karşı bir mahcubiyet hissetmediği,
  • Siyasi partilerin toplumun iradesine karşı durabildiği ve topluma rağmen adaylar belirleyebildiği,
  • Yüksek işsizliğin, enflasyonun ve yoksulluğun mevcut olduğu,
  • Seçim süreçlerinde rakiplerin eşitçe yarışamadığı,
  • Kamu kaynaklarını idare edenlerin, bu kaynakları her türlü seçimi kazanmak uğruna kullandığı ve seçmen/delege iradesinin özgürce oluşmasına engel olduğu,
  • Yine kamu kaynaklarını idare edenlerin kontrolsüzce zenginleştiği, lüks ve şatafat içinde yaşadığı,
  • Siyasi parti yöneticilerinin, ailelerinin ve yakınlarının uyuşturucu partileri gibi çeşitli hayasızca ortamda yakalandıkları,
  • Seçilmişlerin doğum günlerinin sosyal medyada dahi kutlanacağı kadar yalakalık düzeninin kurulduğu ve hiç kimsenin de bu düzene kökten bir itirazda bulunmadığı bu ülke ile ilgili olarak aşağıdaki sorulara cevap aramaktayım.
  1. Böyle bir toplumda siyaset kurumuna, siyaset ile sorunların çözülebileceğine, siyasilerin toplumun sorunlarıyla ilgilendiğine ve çözüm bulmaya çalıştığına dair herhangi bir inanç kalmış mıdır?
  2. Böyle bir toplumun ve siyasetin çürümediği iddia edilebilir mi?

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.